1 Eylül 2014 Pazartesi

Hastalıklı Hücreler

               Benim için özellikle görsel sanatlarda geçerli olan bir fenomenle açayım bu yazıyı. İşlerin kalitesine ve başarısına bağlı olmaksızın, bazısı var ki ilk görüşte hayranlık uyandırıyor, ancak zaman geçip eseri içselleştirmeye başlayınca etrafa saçtığı o ışıltı bir nefeste yok oluyor. Bazısı için de tam tersi geçerli. Emily Barletta'nın eserlerini yaklaşık bir yıl önce keşfettiğimde duyduğum coşkunun ömrü herhalde bir on dakikayla sınırlı kaldı. Katil ben. Gel gelelim 2014'ün Temmuz ayında Barletta'yla tekrar karşılaştık; bu seferki coşkum geçecek gibi değil.

Barletta'nın favorim olan eseri: Untitled (water) / İsimsiz (su)

3 Ağustos 2014 Pazar

Roma Günlügü - 2. Gün

               Roma'da ikinci gün tam anlamıyla bir ayakkabı eskitme günüydü. Münih'ten aşina olduğumuz, gezmeyi bazı bazı daha elverişli kılan serin hava Roma'da bize hiç alışkın olmadığımız bir yüzünü gösterdi: güzel yüzünü, sevimli yüzünü, sıcak yüzünü! Sıcak havanın tek dezavantajı kendisiyle ne yapacağımızı bilemediğimiz mutluluk ve gezme şevkinin yanında sürekli yanımızda taşımak zorunda olduğumuz su şişesinin ağırlığıydı.



10 Mayıs 2014 Cumartesi

Multiple Exposure

              Çoklu pozlama metropollere pek bir yakışıyor. İnanmam diyenlere biraz sabredin ve henüz yapmadıysanız Daniella Zalcman'ın New York + London serisine bir bakın derim. 

               Günün ilham kaynağı Alman fotoğrafçı Stephanie Jung. Güney Almanya'nın küçük bir kentinde doğup büyüyen Jung'un deneysel fotoğrafçılığa tutkusu görsel iletişim lisansını tamamlamasıyla birlikte ortaya çıkıyor. Bilhassa büyük şehirlerin kendisini cezbettiğini söyleyen sanatçı, buraları gezmeyi ve fotoğraflamayı, fotoğraflarında çocukluğunu geçirdiği küçük kentle bir kontrast oluşturmayı seviyor.

Maigo desu

24 Nisan 2014 Perşembe

Bing Wright'ın Gözünden Günbatımı

             Klişelerle bir sevgi-nefret ilişkimiz var. Seviyoruz, çünkü göze hoş geliyorlar ve kendimizle özdeşleştirebiliyoruz. İnsanoğlu bir kere beğendiği, içine sindirdiği bir yönteme görüşe ve tarza kolay kolay veda edebilecek kadar cesur değil. Bu yüzden klişelere her ne kadar tü kaka desek de karşımıza çıkmaları bizi içten içe mutlu ediyor. Rahatlıyoruz.

             Madalyonun diğer yüzü: Değişikliklere korkusuz kucak açamayan aynı insanoğlu sıradanlığı ve monotonluğu da pek benimseyemiyor. İçimizi rahatlatan o aşinalık bir noktadan sonra itici gelmeye başlıyor. Aynı yere varacaksa; çıkartılan sonuç, alınan ders aynıysa o kadar zahmete girip bir şeyler üretmenin ne anlamı var diyoruz. Üstünkörü kağıda dökülmüş bu düşünce akışının ardından klişelerle ilgili vardığım sonuç şudur ki; malzeme aynı kalacak (mesela gün batımı fotoğrafı) ama ufak bir çarpıtmayla bize  'Böylesini düşünmemiştin dimi?' diye bağıracak (mesela bir kırık aynanın yansımasından çekilen gün batımı fotoğrafı).

2 Nisan 2014 Çarşamba

Roma Günlügü - 1. Gün

            Roma rüya gibi bir şehir. Eminim benim kelimelerim böylesi bir güzelliği, sıcaklığı ve mimariyi anlatmakta yetersiz kalacaklar.

            Blog yazarı olup da Roma deneyimlerini kaleme almamak olmazdı. İşte bu yüzden seyahatimiz boyunca not defterini, kamerayı (sevgili Hande'ye - nam-ı diğer Hayallerim DeLorean ve Sen - kamerası için kocaman öpücükler bir kez daha) ve toplayıcı ruhumuzu yanımızdan eksik etmedik. Olabildiğince fotoğraf, video, fiş, peçete ve Roma'ya dair anılarımızı köklendirecek ne varsa biriktirdik o beş gün içerisinde. Şimdi sıra anıları tekrar tekrar canlandırmakta ve ilginç olan ne varsa sizlerle paylaşmakta.

           

23 Mart 2014 Pazar

Yüz Yabancı


Yabancı #37 - Rebecca
         Bugün blogda Christian Lacher- storfer'in kırk altı yabancısından bir kaçını ağırlayacağız. 

         Christian Lacherstorfer, bir süredir Tumblr ve Flickr'da ortalıkta dolaşan 100 Strangers Project'(100 Yabancı Projesi) dahil olanlardan. Teknik ve sosyal yeteneklerin geliş- mesini hedef alan proje sabır, bağlılık ve özgüven istiyor. Projedeki hedef tanımadığınız 100 farklı kişinin fotoğrafını çekmek ve bununla birlikte kendileri ve hayatlarıyla ilgili ufak bi fikir edinmek; bir nevi ortak bir anı yaratmak.

14 Şubat 2014 Cuma

Double Exposure - New York + London

              Daniella Zalcman. Washington doğumlu, Columbia Üniversitesi mimarlık mezunu ve Wall Street Journal'da bağımsız fotoğrafçılık yapıyor. New York'tan Londra'ya taşındıktan sonra, kendi fikrince dünyanın en fotojenik bu iki şehrini çift pozlamalarla aynı kağıtta harmanlamak istemiş Zalcman. New York'taki son ve Londra'daki ilk ayından çıkma bu kareler pahalı fotoğraf makineleriyle çekilmiş değil, hepsi telefon kamerasından. Çift pozlamayı yeni yeni deneyip, anlamaya çalışan biri olarak New York + London serisine hayran kaldım. Şehir yaşamından uzaklaşır gibi olanlara bire bir bu seçki. Tadını çıkarın.


10 Şubat 2014 Pazartesi

Sarah Orgen'la Harikalar Diyarına

              Hadiii saklamayın. Hepiniz hayatınızda size çocukluğunuz boyunca her adımda eşlik etmiş o masalsılığı arıyorsunuz. Fareyi ata çeviren değnekten ayaklarınızı yerden kesecek peri tozuna, masalların hayalgücümüze ilmek ilmek işlediği güzellikler zaman geçtikçe yok oluyor. 

              Böyle düşünceler beynimi ele geçirdiğinde beni en mutlu eden şey "mixed media" kolaj çalışmalarına bakmak. Genelde sürreal olan bu çalışmalar kolaj konseptinin etkisinden midir bilmem, pek bir çılgın oluyorlar.

4 Şubat 2014 Salı

WTJ - 1. Hafta

           İlk haftaya gecikmeli başladık. Sınavlar, boğaz ağrısı ve çeviriler derken WTJ'yi ihmal ettim birazcık, affola.


23 Ocak 2014 Perşembe

_ _ _ _ _'tan Heykel - Calvin Nicholls


             Evet. Ne hayal gücü, ne işçilik kesinlikle sınır tanımıyor. Resmen ağzım açık yazıyorum bu cümleleri ve şaşkınlığımı sizin de paylaşmanızı istiyorum. Biraz bencilce olacak ama önce fotoğraflara bakıp o güzel hayvanların nasıl bir süreçten geçerek o çerçevelere sığdırıldığını düşünmenizi isteyeceğim. Muhteşem Calvin Nicholls’ın tekniğini öğrenince sanıyorum bana hak vereceksiniz.

   

19 Ocak 2014 Pazar

Cografya Dersi

            Hiç sevmezdim. Hiç öyle başarılı da olamadım zaten. Zamandında böyle haritalarla gelselerdi belki de en sevdiğim ders olurdu coğrafya. Farklı farklı kişilerden, farklı farklı tarzlarla oluşturulmuş dünya haritaları derledim bu post için. Her yerini karış karış görmek dileğiyle..

Jasslikestodraw

17 Ocak 2014 Cuma

Wreck This Journal!

         Amazon’dan bir sipariş verdim az önce. 5 dakika olmadı. Bir an önce klavye başına geçip sizlerle paylaşmak istedim: Yeni bir seriye başlıyorum! Bu seferki çıkış noktam başkalarındaki cevheri değil, kendimdekini aramak. Çok kopuk gidiyorum değil mi? Heyecandan, hoş görün :)

         Wreck This Journal aslında bakarsanız -kendi tahminimce- son zamanlarda çok meşhur olan scrapbooking akıntısından filizlenmiş bir fikir. Kitap tarafınızdan tamamlanmayı bekler şekilde basılmış; her sayfasında ayrı bir görev var ve bu görevler bir şekilde o deftere iz bırakacak cinsten. Görevlerin her biri sizi yaratıcı olmaya, alıştığınız ritminizi ufak ufak bozmaya itiyor. 

11 Ocak 2014 Cumartesi

Özge Samancı'dan Rengarenk Sıradanlıklar

            Özge Samancı. En şirin çizimlere sahip karikatürist kendisi herhalde. OrdinaryThings (Sıradan Şeyler) serisinde ve aynı adlı internet sitesinde oldukça sıradan, gri durumlara ya da olaylara rengarenk marker, suluboya ve aklınıza gelebilecek türlü malzemelerle çiçek açtırıyor. Bazen ilham, bazen motivasyon sağlayıcı komikleri de var, hiç yoktan aklına düşen düşüncelerin komikleri de var.
            
            İzmir doğumlu Samancı şu anda ABD’de yaşıyor. 2006’dan bu yana devam eden Ordinary Things’in kendi seçtiğim örnekleri aşağıda. Bakalım Samancı’nın işlediği detaylara siz de dikkat etmiş misiniz :)

4 Ocak 2014 Cumartesi

Bipolar Bozukluk, Yaratıcılık ve Vincent van Gogh #2 - PNDB

            Yazının ilk kısmı bildiğiniz üzere daha çok bipolar bozukluğa giriş ve temel bir bakış açısı kazanma üzerineydi. Gelelim hastalığın yaratıcılıkla bağlantısını tartışmaya ve Sarı’nın kralı Van Gogh’un sanat yaşamına etkisine.

            Zamanın imkanları dolayısıyla kesin bir teşhis koymak imkansız olsa da Van Gogh’un sahip olduğu temel zihinsel hastalığın bipolar bozukluk olduğu kabul ediliyor. Nispeten günümüze yakın koyulan bu tanının en temel dayanağı Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplar ve bu mektuplardaki sık ve farkedilir üslup, mod değişimleri. Metkuplarda en çok dikkat çeken noktalar sanatçının anksiyetesi;  yoksulluk, hastalık, sanatında başarısız olma ve erken ölüm korkusunun yanında aşırı bir hoşnutluk, durdurulamaz bir fikir ve plan seli ve son olarak yazdıkça yazma eğilimi.