4 Ocak 2014 Cumartesi

Bipolar Bozukluk, Yaratıcılık ve Vincent van Gogh #2 - PNDB

            Yazının ilk kısmı bildiğiniz üzere daha çok bipolar bozukluğa giriş ve temel bir bakış açısı kazanma üzerineydi. Gelelim hastalığın yaratıcılıkla bağlantısını tartışmaya ve Sarı’nın kralı Van Gogh’un sanat yaşamına etkisine.

            Zamanın imkanları dolayısıyla kesin bir teşhis koymak imkansız olsa da Van Gogh’un sahip olduğu temel zihinsel hastalığın bipolar bozukluk olduğu kabul ediliyor. Nispeten günümüze yakın koyulan bu tanının en temel dayanağı Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplar ve bu mektuplardaki sık ve farkedilir üslup, mod değişimleri. Metkuplarda en çok dikkat çeken noktalar sanatçının anksiyetesi;  yoksulluk, hastalık, sanatında başarısız olma ve erken ölüm korkusunun yanında aşırı bir hoşnutluk, durdurulamaz bir fikir ve plan seli ve son olarak yazdıkça yazma eğilimi.

            Van Gogh’un ailesinin tıbbi geçmişine bakıldığında zihinsel hastalıklara rastlamak mümkün. Dört kardeşinden Wilhelmina 30 yılını akıl hastanesinde geçirmiş, Theo sık sık depresif nöbetler yaşamış. Cornelius’un da intihar etmiş olması da muhtemel. Bipolar bozukluğun nesillere aktarılmasına Mendel’in çaprazlama yasasını bire bir uygulamak mümkün olmasa da hastalığın poligenik özellik taşıdığı söylenebilir (Poligenik birden fazla genin meydana getirdiği ürünü tanımlar). Bu özelliğe örnek olarak fenotipinde fazlaca gen ve faktörün rol oynadığı ten rengimizi verebiliriz.
            
            Günümüzde varolan farmakolojik tedavilerin ya da psikoterapilerin Van Gogh’un hayatına ve sanatına etkisini tahmin etmemiz mümkün değil. Ancak van Gogh'un bipolar olduğunu kabul ederek bunun sanatçının psikolojisine ve dolayısıyla kendini ifade ediş biçimine etkisini de kabul etmiş oluyoruz. Daha önce de söylediğim gibi, bipolar bireylerin mani episotlarında coşku tavan yaparken, depresyona geçişlerinde ümitsiz bir kendini ifade açlığı doğuyor. Van Gogh'un kanvastaki intihar mektubu olarak da anılan "Buğday Tarlası ve Kargalar" (ölümüne en yakın çizdiği resimlerden) tablosunda maniden depresyona geçişi görmek mümkün:


            Resim fırça darbelerine odaklanıp incelendiğinde manzaranın resmen hareketli olduğunu görülebilir. Buğdayların toprakta, bulutların gökte süzüldüğü bu tabloda Van Gogh'a doğru ya da ondan uzağa uçan kargalar tehlike ya da umutsuzluğu sembolize ediyor. Aynı şekilde ön planda olan yolların sanatçının hayatıyla ilgili yapabileceği tercihleri ya da düzensiz hayatını ve belirsiz geleceğini temsil ettiği düşünülüyor. Lafı fazla uzatmayacağım, en nihayetinde karamsar ama bir o kadar da içine çeken bir tablo olduğu açık.

             Old Man in Sorrow: (Saint Paul akıl hastahanesinde, ölümüne iki ay kala çizilmiş)

           
             Sanatçının gördüklerini nasıl resmettiğine bakalım.

             Van Gogh'un "Yıldızlı Gece"si:

 
            Ve onu çizdiği Saint Paul akıl hastahanesindeki manzarası:


              Van Gogh'un "Teras Kafe"si:


          Ve Arles'deki Café Van Gogh:


            Henüz kanıtlanmamış bir teori üzerine kendi bildiklerimi aktarmaya çalıştım. Yazı biraz dağınık oldu ve havada kalan şeyler var sanki. Onun da sebebi kanımca yüzde yüz emin olmadığım ama geçerliliğinin de olabileceğine inandığım bir fikir üzerine yazmam. Savunduğum tabi ki de bipolarların yaratıcı, yaratıcıların da bipolar olduğu değil. Ancak yaratıcılık dediğimiz de en nihayetinde bir ürün aracılığıyla kanaatimize sunuluyorsa, o ürünün sahibinin ruh hali de önemli bir etken olsa gerek.

Not: Resimleri yüksek kalitede incelemek isterseniz kesinlikle tıklamanızı tavsiye ederim.
Buğday Tarlası ve Kargalar için tık.
Yıldızlı Gece için tık.
Vincent van Gogh'un Google Art Project'teki sayfası için tık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder