27 Ekim 2013 Pazar

Fırça Mı, Kalem Mi, Ten Mi? #2


            Heather Hansen, Emptied Gestures serisiyle güzel sanatlarla gösteri sanatlarını romantizm potasında eritiyor. Nedir kastetmeye çalıştığım? Bembeyaz bir kadın hayal edin; orta yaşlı, üzerinde siyah bir tişört ve şorttan başka bir şey yok, en sade haliyle dev bir kağıdın üzerine yatmış iki elinde kömür, olduğu yerde süzülüyor. Kağıda ve kömüre dokunuşunu ve yalnız elleriyle değil tüm vücuduyla siyaha sıvanışını git gide sakinleşerek izliyor insan.

  

22 Ekim 2013 Salı

Fırça Mı, Kalem mi, Ten mi?

İki postluk bir seri olsun bu da. Kanvasla aralalarına ne kalem ne fırça sokan ve rengi bir kenara koyup sadece siyaha sığınan iki kadın için iki ayrı yazı yazacağım. İlk yazının odağı Judith Ann Braun.

Judith Ann Braun: Emektar ressam, New York'ta yaşıyor. Onu farklı kılansa kendi parmaklarıyla çizilmiş/boyanmış duvar resimleri. Haklı olarak diyeceksiniz: Ne var canım hepimiz parmak boyası yapmadık mı zamanında? I ıh bu başka. Braun’un simetri üzerine oturtulmuş üç maddeli bir kurallar bütünü var ve bu bütünle birlikte resimlere sonsuz olanakların geldiğini iddia ediyor. Kuralları şöyle:

16 Ekim 2013 Çarşamba

Gözümüzü Seveyim

İnanılmaz. Hakikaten ne düşünse, ne dese bilemiyor insan. Anatomiyle çok da ilgilenmeyen biri olarak fotoğrafları ilk gördüğümde hayrete düştüm. Öncelikle fotoğrafçının kamerasına ve düzeneğine, sonra da aslında pek klişe olan bu fikrine sağlık. İnsanı bir yandan hayrete düşüren ama diğer yandan bizzat kendine hayran bırakan bir çalışma olmuş.

Vakti geldi değil mi bahsetmenin?

Söz konusu sanatçı ermeni fotoğrafçı Suren Manvelyan. Kendisi 1976, Ermenistan doğumlu ve 21 yıllık fotoğrafçı. Az sonra tanıklık edeceğiniz seri ise "Your beautiful eyes" ismiyle taçlandırılmış, dünyaca ünlü bir seri. Sanatçı en sıradan dediğimiz gözleri en doğal halleriyle fotoğraflayıp, kahverengi gözün ne kadar mucizevi olabileceğini de bir güzel kanıtlamış hepimize. Tadını çıkarın.
  

11 Ekim 2013 Cuma

Segundas Pieles-İkinci Deri

Bir hayvan olsaydınız hangisi olurdunuz?

Şu soru üzerine sayısız kişilik testi var internette. Çoğumuzun testi yapmasa da en azından soru üzerine şöyle bir düşünmüş olduğunu varsayarak bir izlenimimi sizlerle paylaşak istiyorum: Sorunun soruluş şeklinden de mütevellit hep kendimizi bir hayvana yakıştırmışızdır. Yani, seçtiğimiz hayvanı, kendi çevresiyle ilişkilerini baz alarak insanlar aleminde hayal etmeyiz de, hep kendimizi hayvanlar aleminde hayal ederiz. Oysa kültür, kişilik, his, dil, hafıza ve zeka sahibi olmamız -tabi ki daha çoğaltılabilir- sosyal yaşamımızdaki rolümüzü belirleyen en önemli faktör olup, aynı zamanda hayvanlarla paylaştığımız bir özelliğimiz. 
         
         İspanyol Miguel Vallinas, fotoğraflarına baktığımda bana bunları düşündürdü işte. Bahsettiğim fotoğraflar Segundas Pieles (İkinci Deri) adlı serinin fotoğrafları. Vallinas hayvanları ‘İmkanları olsa neler seçerlerdi?’ diye sorarak giydirmiş. Çok da yakıştırmış. Kırk üç fotoğraftan altısı, buyrun:


8 Ekim 2013 Salı

Kesit #2 / Cross-section #2

Bir postu daha kesitlere ayıralım. Bu sefer yalnızca zihninizde değil, midenizde de sindirilesi güzellikler buldum.

            Let's dedicate another post to lovely cross-sections. This time I found beauties, not just to digest in your mind, but also in your stomach.

Karşınızda inanılmaz ressam amerikalı Dennis Wojtkiewicz’in [voit-KEV-itch] hiperrealist meyveleri. Sanki meyveleri özenle seçip, dilimleyip, renkleri ve dokularına göre mükemmel ışıklandırmayı bulmuş; ortaya çıkan kusursuzluğu fotoğraflamış.



6 Ekim 2013 Pazar

Kesit / Cross-section

Sizin de çocukken kapalı olan her şeyin içini açmaya çalışmışlığınız var mıydı?

Were you guys also particularly programmed to open every single closed thing during your entire childhood? Or to empty the sideboards or wardrobes, while your mother was on the phone?

           Ya da anneniz telefondayken büfelerin, dolapların içini boşaltmışlığınız? Çocukken daha bir meraklı oluyor insan; bir yandan da az şey bildiğinden merak edebilecekleri de sınırlı kalıyor haliyle. Mesela golf topunu bilmeyen çocuk içi nasıl diye sorabilir mi hiç?

          Nasıldır acaba?...


4 Ekim 2013 Cuma

Üç Boyutlu Ses? / 3D Sound?

Hatırlar mısınız Google’ın bu Nisan 1’de kullanıcılarına yaptığı şakalardan biri de müthiş Google Burun’du. Şakadan habersiz, böyle bir şey keşfetmek takdir edersiniz ki insanda bir coşku uyandırıyor. Herhalde bir yarım saat kadar, ıslak köpek kokusundan yeni araba kokusuna, oturduğum yerden acaba neler neler koklayabilirim diye burnumu ekrana sokup debelendiğimi hatırlıyorum. Sonra erkek arkadaşımın gelip de "Yok şakaydı o" demesiyle hayal kırıklığına uğramış, ama bir o kadar da gülmüştüm kendime.

Peki neden gülmüştüm ki kendime? Çünkü böylesine bir gerçekliği sanal ortamda yakalamak çok akla mantığa yatmıyor gibiydi. Şimdiki meselemiz ise bunun kadar çarpıcı olmasa da yine ilgi çekici bulduğum bir yöntem. Bir ses kaydetme yöntemi. Nam-ı diğer "holophonics".

            Remember this years April Fools’ Day joke Google made? The amazing Google Nose. You see, discovering something like this –unaware of the joke- causes great excitement. I remember pushing my nose into the screen for about half an hour just to see what else I could smell; a wet dog or a new car? Great technology, huh? Of course, the moment my boyfriend clarified the joke for me, I was pretty disappointed, but then I equally laughed at myself.

Ok, but why did I even laugh at myself? Because I suppose it didn’t seem reasonable experimenting this kind of reality virtually. Not as interesting as Google’s idea of starting a new era in the communication world, our topic today is a method that I’d like to share. A sound recording method, also known as "holophonics".