16 Aralık 2013 Pazartesi

Bipolar Bozukluk, Yaratıcılık ve Vincent van Gogh - PNDB

             Yirmi güne yaklaşan bir aranın ardından, bu postu başlıkta değindiğim üzere bipolar (manik depresif) bozukluk ve yaratıcılığın ilişkilendirilmesine ayıracağım. Baştan belirtmekte fayda var; psikoloji üzerine ne bir lisansım ne de akademik eğitimim mevcut. Yalnızca ilginç olabileceğine inandığım bağlantıları derleyip elimden geldiğince okunası yazılar hazırlamaya çalışıyorum - tıpkı Sinestezi’de olduğu gibi. Hadi başlayalım.

            Bipolar bozukluk popülasyonun yalnızca yüzde dördünde görülen bir rahatsızlık ve kişinin ruh halinde kuvvetli ve beklenmedik değişimlere yol açıyor. Bu beklenmedik değişimler, bizim günlük hayatımızda yaşadığımız iniş çıkışlardan farklı olarak mani ve depresyon periyotları arasında gidip geliyorlar. Periyotların şiddetinin hastalık sürecinde çeşitlilik göstermesi teşhis imkanını zorlaştırıyor ve böylece bipolar bozukluğa sahip hastaların yüzde yetmişinin teşhisi ya geç konuyor ya da ihmal ediliyor.

Bipolar I ve II'nin yaklaşık seyirleri
            Bipolar bozukluğun belirleyici özelliği olan mani kabaca ve tahmin edebileceğiniz üzere hastalığın "çıkış" periyotlarının her birine deniyor. Enerji artışı, tüketme ve harcama eğilimi, az uyku, cinsel ilgi artışı, madde bağımlılığı, aşırı sevinç ve coşku, konsantrasyon güçlüğü ve benzeri hallerle karakterize edilen maninin karşısında depresyon var, yani "iniş" periyotları. Laura Bain (Bipolar II'ye sahip) TEDxTerryTalks’a yaptığı konuşmasında mani ve depresyon hallerini bir ayakkabı metaforuyla anlatmış. Mani, size özgüven veren ışıltılı, yüksek topuklu bir çift ayakkabı; depresyon ise bir çift terlik. Ama kışın giydiğimiz yumuşacık, sizi sıcak tutan terliklerden değil. Ayaklarımızı içinden çıkartmak istemediğimiz ve güvende hissetmeye ihtiyaç duyduğumuzda giydiğimiz terliklerden. Bipolar bozukluğa sahip yaşamak da Laura için bir ayağında gösterişli hipomanik topuklu ayakkabı, diğer ayağında karamsar terlik yürümeye benziyor. Bir adımda yükselmiş, hayatı yaşamaya hazırsınız, geleceğe sonsuz umutla bakıyor ve planlar yapmaktan uykuya dalamıyorsunuz, diğer adımda pat!.. Yerdesiniz, sizle birlikte yaşam enerjiniz de düşüyor ve hayatla bağlarınız kopuyor. Laura’ya göre bu döngünün en zor aşaması o "pat! " anı. (Laura Bain’in konuşmasını izlemek için buraya tıklayın)

            Böylesine farklı ve git gellerle çalışan beynin yansımasını beynin bizzat kendi ürününde okuyabilmek konuya biraz hakim olup biraz da görebilmek istedikten sonra çok zor değil. Bu noktada yazının ikinci kısmı devreye girecek: "Yaratıcılık ve Vincent van Gogh" kısmı. Yaratıcılıkla bağlantıyı bir sanatçı üzerinden kurmanın hem benim için yazmayı, hem sizin için okumayı kolaylaştıracağını düşündüm. Umarım şimdiye kadar hoşunuza gitmiştir. İkinci kısımda görüşmek üzere :)

Not: Yazının devamı için tık.


1 yorum:

  1. Konu çok ilgi çekici, ikinci bölümünü sabırsızlıkla bekliyorum.

    YanıtlaSil