Klişelerle bir sevgi-nefret ilişkimiz var. Seviyoruz, çünkü göze hoş geliyorlar ve kendimizle özdeşleştirebiliyoruz. İnsanoğlu bir kere beğendiği, içine sindirdiği bir yönteme görüşe ve tarza kolay kolay veda edebilecek kadar cesur değil. Bu yüzden klişelere her ne kadar tü kaka desek de karşımıza çıkmaları bizi içten içe mutlu ediyor. Rahatlıyoruz.
Madalyonun diğer yüzü: Değişikliklere korkusuz kucak açamayan aynı insanoğlu sıradanlığı ve monotonluğu da pek benimseyemiyor. İçimizi rahatlatan o aşinalık bir noktadan sonra itici gelmeye başlıyor. Aynı yere varacaksa; çıkartılan sonuç, alınan ders aynıysa o kadar zahmete girip bir şeyler üretmenin ne anlamı var diyoruz. Üstünkörü kağıda dökülmüş bu düşünce akışının ardından klişelerle ilgili vardığım sonuç şudur ki; malzeme aynı kalacak (mesela gün batımı fotoğrafı) ama ufak bir çarpıtmayla bize 'Böylesini düşünmemiştin dimi?' diye bağıracak (mesela bir kırık aynanın yansımasından çekilen gün batımı fotoğrafı).